Bilindiği üzere eğitim-öğretim faaliyetleri birbirinin tanımlayıcısı iki durumdan oluşmaktadır . Eğitim faaliyetleri ; bireylerin toplumda yaşamlarını kolaylaştırmak amacıyla kazandırılmaya calışılan bilgi, beceri ve yeteneklerin tümünün sistematik bir şekilde verilmesidir . Öğretim faaliyetleri ise ; kişilere belirli bir alanda bilgi kazandırılma sürecidir .
Bireyler tüm bu eğitim ve öğretim faaliyetleri esnasında ailenin cevrenin veya diğer paydaşların beklentilerini karşılıksız bırakmamak için belirli bir kaygı durumunun içine sürüklenirler . Bu kaygı durumunun dikkatli bir şekilde konsolize edilmesi gerekir. Bu durumun erken yaşlarda farkedilip müdahale edilmesi ise öğrencilerin geleceği için hayati bir önem arzediyor. Yukarıda verilen grafiği incelediğimizde “Düşük Kaygı düzeyi “ noktasının öğrenmeyi desteklemediğini yapılan araştırmalar göstermektedir . Eğitim paydaşları bu duruma daha çok “fazla özgüven “ ismini takmaktadır ve öğrenme için istenmeyen durumdur. “ Yüksek kaygı düzeyi” noktası ise genellikle aile ve çevrenin beklentilerinin çok yüksek olduğu durumlarda öğrencilerimizde görülen bir durumdur. Yine bu durum eğitim için istenmeyen durumlardandır çünkü öğrenmenin gerçekleşmesi gereğinden daha uzun sürebilmektedir. “ Orta düzey kaygı “ ise tabloda da görüldüğü üzere eğitim öğretimde istenilen ve beklenilen durumdur . Yapılan araştırmalar gösteriyor ki orta düzey kaygıda öğrenme optimum seviyesine cıkıyor. Aynı zamanda öğrenci kendine güvenen , cevresini ve kendisini tanıyan , tüm yönleriyle kendini gerçekleştirebilen bir birey haline gelmektedir...